Didem Başaran’ın Ocak 2015’te gerçekleştirdiği Christine Sohn söyleşisi
BiTiyatro, yeni yıla yepyeni bir oyunla giriyor. Alman tiyatro oyuncusu, yönetmeni ve yazar Christine Sohn’un yazıp yönettiği “Timsahlar” adlı oyun seyircisinin karşısına çıkıyor. İlk gösterimi 9 Ocak’ta Bisahne’de gerçekleşen oyunun başrollerini Nihat İleri, Fehmi Karaarslan ve Defne Şener Günay paylaşıyor. Ben de Kültür Sanat ve Edebiyat Ocak ayı sayısında Christine Sohn ile oyun üzerine bir söyleşi yapmak için Bisahne’nin yolunu tuttum. Öncelikle yoğun çalışma temposu arasında bize zaman ayıran Christine Sohn’a bu keyifli sohbet için teşekkür ederim.
Didem Başaran: Bitiyatro, yeni yılı yepyeni bir oyunla, “Timsahlar” ile kutluyor ve siz de bu oyunun yazarı ve yönetmesiniz. Tiyatroseverler aslında sizin isminize hiç de yabancı değiller. Yanılmıyorsam sekiz sene önceydi. Başrollerini Laçin Ceylan ve Nihat İleri’nin paylaşttıkları Etna- Bedendeki Kuyu adlı oyunu sahneye koymuştunuz. Oyun bayağı ses getirmiş ve Laçin Ceylan bu oyundaki rolüyle en başarılı kadın oyuncu ödülünü almıştı. Dolayısıyla, bu oyun Bitiyatro ile ilk çalışmanız değil..
Christine Sohn: Evet bu yüzden de çok mutluyum.
D.B: Bizlere biraz yeni oyununuzdan bahsedebilir misiniz?
C.S: Memnuniyetle. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki “Timsahlar”Türkiye’deki güncel olaylar gözönüne alınarak yazılmış yeni bir oyun değil. Bu oyunu yaklaşık yedi sekiz sene önce Almanya için yazmıştım. Konusuna gelince; benim” timsahlar” diye adlandırdığım iki adam var oyunda ve bu adamlar tam olarak bilmediğimiz bir ülkenin- ki oyunda biz buna imparatorluk diyoruz- bilmediğimiz bir sınırını korumakla görevlliler. Olası bir istilaya karşı orada yıllardır anlamsızca ve boşu boşuna beklemektedirler. İçinde bulundukları durum şüphe götürmeyecek kadar “saçma”dır ama öte yandan herkesin de bildiği üzere gerçeklikle de örtüşmektedir. Bu tarz sorunların olmadığı hiç bir dönem olmamıştır tarihte. Türkiye’nin içinde bulunduğu duruma ve özellikle de son dönemlerine ve yaşananların yakıcılığına baktığımızda örneğin, yine aynı şeyleri görüyoruz. Bu çok eski bir hikaye aslında ve insanoğlunun hemen hemen her döneminde yaşanılan, üzerinde durulması ve tartışılması gereken bir durum. Oyundaki timsahlarımıza dönecek olursak, iki insanın umutsuzca ve boşuna bekleyişleri, can sıkıntıları ve içinde bulundukları umutsuzluğun dehşetinden ortaya çıkan ilginç durumun ve bunun nasıl geliştiğinin gözler önüne serilmesidir. Baktığımızda çok aptalca ve saçma sapan bir durum içindeler. Bekliyorlar ve sürekli birbirlerine beklemediklerini, sınırı koruduklarını söylüyorlar. “Beklemek” ile “sınırı beklemek” arasında yarattıkları farktan ve buna canı gönülden inanmalarından dolayı ortaya birtakım güldürü unsurları çıkıyor. Gerçekliğin içindeki saçmalığa tekabül eden bir durum söz konusu ortada olan. Nasıl yağmurun ya da karın yağacağı önlenemez bir şey ise, birilerinin de orayı istilası (gerçekten bunu istiyorlarsa) önlemez bir şey.
D.B : İstilacıları bekleyen bu iki adam, görevlerini büyük bir ciddiyetle yerine getirmeye çalışırlarken aynı zamanda çok da sıkılıyorlar ve bu sıkıntıdan bir şekilde felsefi konuşmalar çıkıyor ortaya.
C.S. Evet haklısınız.. Bana göre de felsefenin çıkış noktası can sıkıntısıdır. İnsanın canı sıkıldığında, sıkıntıdan kurtulmanın yollarını arar, oturur, düşünür, kafa yorar ve bu düşünceden de ortaya değerli şeyler çıkar, bir şeyler yaratır. Başka şansı yoktur canı sıkılan insanın çünkü yaratmak zorundadır.
D.B : Oyun kaç kişilik?
C.S. : İki kişilk bir oyun diyelim ama bunun çok da ötesi! Bu adamları sıkıntıdan bu adada ölüme terk etmeyeceğim merak etmeyin! Ya da merak edin !
D.B: Oyunun adının “Timsahlar” oluşunun bir sebebi var mı ?
C.S. Aslında oyunun ismini Laçin Ceylan önerdi. Oyunu yazdığım zaman başka bir adı vardı ama bana da “Timsahlar” ismi çok cazip geldi Laçin’in önerisinden sonra. Metnin alt başlıklarından biridir timsahlar kelimesi ve bana her zaman Eski Mısır’ı, onların sonsuzluk, öncesizlik ve sonrasızlık kavramlarını ve timsah başlı tanrılarını hatırlatır.
D.B. Biraz da tiyatronun kendisinden bahsedelim mi? Tiyatro sizce nedir?
C.S.Memnuniyetle. Tiyatronun kökenine ve en basit haline indiğimizde, yapacak hiçbir şeyi olmayan iki insan görürüz bir yerlerde oturan. Sonra üçüncü bir kişi gelir ve onları izlemeye başlar. Biri diğerini güldürmeye çalışır, öteki gülmez. O sırada üçüncü kişi “belki şöyle yaparsan güler” der ve böylellikle yönetmeye başlar. İşin özünde oyun vardır. “Haydi bir oyun oynayalım ve sıkıcı olan durumumuzdan kurtulalım” dır işin temelinde yatan şey.
D.B. Oyun masalsı özellikler taşıyor mu?
C.S. Taşıdığı söylenemez ama oyunun bir bölümünde bir masal var. Bu kadar ipucu verebilirim sadece. Oyun içinde oyun, oyun içinde masal diyelim .
D.S.: Bitiyatro, diğer özel tiyatrolarla karşılaştırıldığında bir çok açıdan farklılıklar gösteriyor. Farklı bir duruşu ve çizgisi var. Popüler olanı yapmanın kolaycılığına kaçmıyor. Kırmızı Siyah ve Cahile, Yeni Kiracı’ya, Sandık Lekesi’ne ve tabii ki Küçük Prens’e baktığımızda bunu görüyoruz. Sanırım “Timsahlar” da tam bu çizgide. Politik bir oyun olduğunu söyleyebilir miyiz?
C.S. . Öncelikle son sorundan başlayayım. Tiyato yapmak, politik bir duruştur. Öte yandan tiyatro yapmamak da politik bir duruş sergiler. Hayattaki seçimlerimiz, duruşlarımız, yani yaptığımız herşey politiktir aslında. O yüzden politik bir oyun yapayım dersen, hiçbir zaman yeterince politik olmaz. Bitiyatro hakkında söylediklerine gelince, gerçekten de çok doğru. Farklı işler çıkarıyorlar, çıkarıyoruz, hep birlikteyiz ve yaptığımız işlerin devamlılığının olması da çok güzel. Bu sefer onların bahçelerine dalan benim. Laçin, Nihat, ben, diğer arkadaşlar Defne, Fehmi, Şebnem, Sefa, Polat, Ayşegül, Aslı ve sen, hepimiz bu ekibin bir parçasıyız. Gün geliyor birimiz yazıyor, birimiz oynuyor, birimiz yönetiyor, gün geliyor bütün roller ve işler değişiyor ama iş hep devam ediyor.
D.B. Oyunun gösterimi sadece Türkiye’de mi olucak? Almanya’da gösterimini düşünüyor musunuz?
C.S. Almanya’ya dönünce bunun çalışmalarına başlayacağım. Almanya’da da gösteriminin olmasını çok ama çok arzu ediyorum.Bu benim için çok önemli.
D.B. Başta, oyunu Almanya için yazdığınızı söylemiştiniz. O yüzden mi bu kadar arzuluyorsunuz?
C.S. Almanya’ya özgü bir şey değil aslında yazdığım. Oyunda olup bitenler dünyanın herhangi bir yerinde sürekli olarak yaşanan şeyler. Bir yerlerde yaşarken, birden birileri gelir ve size artık buranın sahibi olmadığınızı söylerler. Siz de oradan başka bir yere sürüklenirsiniz sonra başka gelenler olur. Siz de onlara oraya ait olmadıklarını ve gitmeleri gerektiğini söylersiniz. İnsanlık tarihine baktığımızda gördüğümüz en belirgin şeylerden biridir hareketlilik. Hepimiz yağmur, rüzgar, kum gibi hareket halindeyiz. Örneğin; sahnede olan şu kuma baktığımda belki de bir zamanlar Himalaya’nın tepesindeydi. Kim bilebilir ki ?
D.B Oyunun tanıtımla ilgiliydi ,yanlış hatırlamıyorsam, bir yerde okumuştum şöyle diyordunuz: ” Yabancı, sadece yabancı olduğu bir yerde yabancıdır.”
C.S. : (gülüyor) Yeni bir şey buldum. Yabancı, hemen hemen her yerde yabancıdır. Sanırım bu daha iyi.
D.B. Peki kendinizi burada yabancı gibi hissediyor musunuz?
C.S. Doğrusunu isterseniz bazen Almanya’da evimin kapısından dışarıya çıktığımda bile kendimi yabancı hissettiğim oluyor. İnsan, kendini her yerde yabancı hissedebilir, kendi ülkesinde bile! Ama şunu söylemeliyim ki, burada yakın arkadaşlarımla birlikteyim ve yalnız değilim. Konuşulan dili bilmemek, kendini yabancı hissetmene sebebiyet vermez çoğu zaman. Önemli olan birbirini, birbirinin düşüncelerini anlamaktır ve bu sadece konuşulan dili bilmek ile olmaz.
D.B: İnsanın kendi evinde bile kendini yabancı hissetmesini anlayabiliyorum. Son zamanlarda Türkiye’de yaşayan çoğu kişi, kendini bu ülkede yabancı hissediyor. Son olarak özellikle eklemek istediğiniz bir şey var mı?
C.S : Evet.Oyun yazarken, hiçbir zaman sol taraf açıklamaları eklemem metine. Ucu her zaman açıktır o kısmın benim için. Oyuncularla geliştirmemiz gerektiğine inanarım ve bu benim için çok kıymetlidir. Bu oyunda da böyle oldu. Arkadaşlar çok şahane şeyler çıkardılar. Bu arada, buradan arkadaşlara provalar boyunca göstermiş oldukları muhteşem performansları ve yaratıcılıkları için teşekkür etmek isterim. Başarılı bir oyun çıkardığımızı düşünüyorum. Size de bu söyleşi için çok teşekkür ederim.
D.B. : Asıl ben size teşekkür etmek isterim. Zaman ayırıp da bu güzel söyleşiyi benimle yaptığınız için. Seyirciniz bol olsun.Bu arada okuyucularımıza da hatırlatalım. “Timsahlar”, Ocak ayı boyunca Cumartesiler saat 20:30’da Bisahne’de seyircileriyle buluşmayı bekliyor.
Kaynak: http://didemusdu.wix.com/dido#!Christine-Sohn-ile-Söyleşi-/cu6k/0DED739E-E5FD-4BC1-B4C8-78DB255C8BB1