HAYAT BİRBİRİNİ TEKRAR EDEN DÖNGÜDÜR!
Murat Taşkent’ in yazıp yönettiği ‘Muallak’, BiTiyatro’ nun bu sene sahnelediği yepyeni oyunu. Kadın-erkek ilişkisi üzerinden toplumdaki evlilik olgusuna sistemli eleştiri getiren olaylar bütünü, günümüz insanlarının özel dünyalarında yaşadığı ayrıntılara dikkat çekiyor. Defne Şener Günay ve Turan Günay ikilisinin rol aldığı gösteri geçtiğimiz ay BiSahne’de prömiyer yaptı. Sezon içinde izlediğim oyunlarda daha çok ‘eğlence’ kavramını sorgulayan tiyatro ödül jürileri, bu tarz ‘absürd’ diyebileceğimiz oyun türlerine alışık değiller. Olanı olduğu gibi anlatmak yerine, bazı konuları insan belleğinde eleştirel boyutta aktarmak cesaret ister. BiTiyatro’ nun diğer oyunlarındaki cesaret örneği, bu oyunda da devam etmiş. Cesur işler yaparak insanlara yeniyi gösteren topluluğun çalışmalarının yeteri kadar anlaşılamadığını düşünüyorum. 2006 yılında Laçin Ceylan ve Nihat İleri ikilisinin kurduğu grubun çalışmalarının tamamını izleyen bir eleştirmen olarak, ortaya konan projelerde hep bir üst çıtaya tırmanan algıyla karşı karşıyayız!
Oyunda bir çift çıkıyor karşımıza. Aynı evin içinde mücadele eden iki ayrı dünya ile yüzleşiyoruz. Aynı konunun, olaylarının aslında dört ayrı versiyonunu izlerken, çiftin arasında gelişen diyalogların ne denli samimi ya da samimiyetten uzak olduğunu görüyoruz. Kadın-erkek aymazlığının zirve yaptığı günümüz toplumunda yerli yersiz gelişen sözel cümleler, hemen herşeyi abartarak yaşayan çiftlerin oluşmasını sağladı. Sanki dünyada değişmeyen kurallar varmış gibi, hayatın tek anlamı olan olgularla karşısındakine yaklaşanlar, en sonunda yaşadıkları hüsranla yaşamlarını zindan ediyor. ‘Muallak’ hayatlarının en tatlı günlerini yaşadığını düşünen bir çiftin, gerçekle yüzleşme aşamasında yedikleri tokatı kendisine çıkış yapmış. Müzikal gerçeklikle aktarılan konuda, karakterlerin birbirlerine tahammül eden yapısı, aynı cümleler çerçevesinde artık anlaşılmaz, tahammül edilmez yapıya bürünüyor. Size kalan bu dünya içindeki yerinizi tespit etmeniz.
Murat Taşkent, yazıp yönettiği metnin psikolojik yapısı şahane. Böylesi zeki oyunlara bayılıyorum. Bir tık üstte olan, izleyeni ters köşeye yatıran, bazı absürt yapıları içinde barındıran tiyatro konuları pek nadir görüyoruz sahnelerde. İzlediğiniz metnin aynı cümlelerle sizi ters köşeye yatırması farklı bir güzellik. Sahne grafiğini çizdiği tebeşirli bölgeyle belirleyen Taşkent, aslında kısırdöngü çerçevesinde süren hayatların nasıl mahvolduğunu aktarıyor. Düşünce güzel! Oyuncuların yönetmenin anlatımına uygun yüksek temposuna bayıldım. Ayrıntılara dikkat çeken ikili, küçük sahnenin derinlemesine boyutunu harikulade kullanıyor. Zaten burada dikkat etmemiz gereken nokta şu; aynı olaylar ve cümleler çerçevesinde değişen psikolojik ruh hallerinin bizdeki yansıması nedir? Zaman değiştikçe sınırların zorlandığının görülmesi, bir çift çorabın ya da bardağın insan beynine ok gibi saplandığının aktarımı iki oyuncunun muhteşem performansıyla olgunlaşıyor.
‘Muallak’ı metafor olmaktan çıkarıp gerçek yemek tadında bir oyuna dönüştürürsek, küçük küçük doğranan sebzeler konudaki cümlelerin başlangıcını oluşturuyor. Yemek pişmeye başladıkça ortaya çıkan lezzetsizliğin insan damağında bıraktığı iz çok acı! Zaman evlilikleri, ilişkileri yıpratıp insanı kendisiyle baş başa bırakan makinaya dönüştürüyor. Kadın veya erkek farketmez, yaşantınızda karşı cinse olan samimiyetiniz gittikçe köreliyor. Size kalan rol yaparak yaşamınıza devam etmeniz. Tabiki herkesi kastetmeden yazıyorum bunları, ama oyundaki gerçeklik bize şunu net biçimde gösteriyor; günümüzün hızlı tüketim olgusu hayatları mahveden en büyük ayrıntı! Zaten son bölümde bu söylediğimi açıkça gördük. Hızla geriye saran ve hızla biten cümleler nereden nereye uzandığımızı yansıttı. BiTiyatro’ nun ‘Muallak’ oyununu mutlaka görmeniz şart. Şu an içinden geçtiğimiz yıllarda ‘biz’ olamayan çiftlerin trajedisi, yaşamımızın tıpatıp aynısı. İster kabul edin ya da etmeyin, aynı şeyleri yaşıyoruz psikolojimiz hep daha kötüye giderek!
Yaşam Kaya