03.02.2013 tarihli Ali Deniz Uslu’nun Cumhuriyet gazetesindeki yazısı.
Saint-Exupéry’nin Küçük Prens’i Türkiye’de tiyatro izleyicisinin karşısına Avrupa’nın en önemli yönetmenlerinden Roberto Ciulli’nin önderliğinde geldi. Ciulli, “Küçük Prens”in hepimizin hikâyesi olduğunu söylüyor: “Herkes masallarla büyür, belki de bizi gerçeğe masallar hazırlıyor.” Ama onun oyunu biraz farklı, çünkü küçük prensi epey yaşlı. Ciulli, ölümle umut dolu bir buluşmaya giden “İhtiyar Prens”in hikâyesini anlatıyor.
Saint-Exupéry’nin efsane eseri Küçük Prens, Türkiye’de tiyatro izleyicisinin karşısına gözalıcı bir ekiple geldi. Bitiyatro ve Theater an der Ruhr ortak yapımı olan proje, Exupery’nin hayatı ve bu ünlü eserinin yeniden okunması ve yorumlanması üzerine özel bir çalışma olarak sahneleniyor. Tiyatroda farklı kültürlerin karşılıklı etkileşimini önemseyen Avrupa’nın en önemli yönetmenlerinden Roberto Ciulli’nin önderliğinde daha önce Meksika, İran, Irak ve İspanya’da sahnelenen oyunun şimdiki durağı Türkiye. Elbette her oyun, oynandığı coğrafyanın ruh halini yansıtıyor ama bu özel planlanmış bir şey de değil. Metin ve seçilen oyuncular bu değişimi sağlıyor.
Roberto Ciulli tiyatronun deli dâhilerinden. Almanya’daki Theater an der Ruhr’un da kurucusu. Theater an der Ruhr’un 12 yıldır başarıyla sahnelenen ve ününe ün katan “Küçük Prens”inin Türkiye versiyonu da oldukça ilginç. Tabii bu bir çocuk oyunu değil, yetişkin çocuklar için bir masal. Ciulli’nin Bitiyatro ekibine getirdiği öneriyle çalışmalarına başlanan yapımda, tiyatro, sinema ve televizyon izleyicisinin yakından tanıdığı Laçin Ceylan ve Nihat İleri oyuncu olarak sahneye çıkıyorlar. İşte Roberto Ciulli hikâyesini anlatıyor: “Tiyatronun dili evrensel, müzikle sözle yoğrulmuş. Küçük Prens ise hepimizin yolculuğu. Senin, benim, bizim ve de herkesin… Herkes masallarla büyür, belki de bizi gerçeğe masallar hazırlıyor. Karl Marx’ın Kapital’i, İncil ve Küçük Prens en çok satılan, en çok sevilen, en tartışılan yani en çok okunan kitaplar. İnsanlar ise çocukluklarını yanlarında taşıyorlar zaten. Oyunda da kadın ve erkek ilişkisinin en sert poyrazını yorumluyorum. Belki de benim ölümle son randevum. Elbette bunun bir son olmadığını bilerek yola çıkıyorum. Benim ‘Küçük Prensim’ ölümle yaşam arasında bir metinden oluşuyor. Geç kalmışlıkla, pişmanlıklar da var bu metnin içinde, son saniyeye kadar korunan umutlar da.”
İşin özü Ciulli de Edip Cansever’in şiirindeki gibi bakıyor çocukluğa: “Gökyüzü Gibi Şu Çocukluk Hiçbir Yere Gitmiyor.” Anlatmaya devam ediyor: “Tiyatro ile hayata tahammül edebiliyoruz. Beni yaşamaya tiyatro teşvik etti, baş edebilme isteği ve cesareti tiyatrodan geçer. Sizin ya da insanların ondan uzak kalması da bu gerçeği değiştirmiyor.”
Saint-Exupéry’nin Küçük Prens’i, tüm ülkelerde ilgi uyandırarak tüm dünya dillerine çevrilmiş bir eser. Dünya edebiyatının bu ender klasiğinin Türkiye macerası ise biraz garip. 1980 öncesi ve sonrası yasaklı olan kitap, 2005 yılında da Milli Eğitim Bakanlığı’nın tavsiye ettiği eserler arasından çıkarılmış durumda. Ciulli ise kitap yasaklamanın açıklanamaz bir şaşkınlık olduğunu düşünüyor. Ona göre kitapları yasaklayanlar da bunu neden yaptıklarının gerçek anlamında farkında değiller. Tüm dünyada aptalca nedenlerden kitapların yasaklandığını söylüyor. Ve son sözü Saint Exupery’a bırakıyor: “Artık büyüdünüz ve oldukça ‘tuhaf’sınız. Aramayı unutmak ve gitgide ‘tuhaf’laşmak bir yetişkinlik hastalığıdır belki.”